22:45 - Merve Tüfekçi Emre’den Organik Beslenme ve Mutlu Aile Formülleri…
22:45 - AM’ERİKA KİTABI AMERİKA’DA GERÇEK YAŞANMIŞ BİR HİKAYENİN KALEMEALINDIĞI BİR ROMAN.
21:41 - Mücevher Sektörü İftarda Buluştu
20:54 - Oksana Kuznetsova Legend Fashion Week 2025’te Moda Dünyasını Bir Araya Getirdi
19:01 - İbrahim Arslan Kimdir……………
18:29 - Afyonspor’da Başkanlık Krizi: TFF Belgeleriyle Yeni Boyut Kazandı
18:29 - Beynin Kendini İyileştirme Yeteneği Öğrenme Güçlüğüne Umut Oluyor
Türk sinemasının köklü geçmişine kısa bir yolculuk yapalım.
Türk sinemasının köklü geçmişine kısa bir yolculuk yapalım. Türkiye’nin sinema ile tanışması 1896 yılına dayanıyor. Lumieres Kardeşler’in dünya çapında belgesel çekimi için gönderdiği ekiplerden biri, o dönem Osmanlı topraklarında çekimler yapmıştır. Aynı yıllarda, Sultan II. Abdülhamid için sarayda bir film gösterimi düzenlendiği de biliniyor.
Türkiye’de ilk film çekimi ise 1914 yılında Fuat Uzkınay tarafından gerçekleştirildi. “Aya Stefanos Rus Abidesi’nin Yıkılışı” adlı bu belgesel, ülkemizde sinemanın temellerini attı. Aynı dönemde, Sigmund Weinberg tarafından çekilen “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı yapım, ilk konulu film olarak sinema tarihimize geçti.
1922 yılıyla birlikte Türk sinemasında “Tiyatrocular Dönemi” başladı. Muhsin Ertuğrul’un öncülüğünde şekillenen bu süreçte, sinema büyük ölçüde tiyatro etkisinde kaldı. Ertuğrul, Kemal ve Şakir Seden kardeşlerle birlikte Haliç’te eski bir fabrikayı sinema platosuna dönüştürdü. Böylece sinema sektörü için önemli bir adım atılmış oldu. O dönemde çekilen “Ateşten Gömlek” ve İstanbul sokaklarında çekilen ilk sesli filmimiz “İstanbul Sokaklarında”, Türk sinemasının gelişiminde mihenk taşı oldu.
1939 yılında çıkarılan film kontrolüne dair nizamname ile devletin sinemaya ilk resmi müdahalesi gerçekleşti. Bunu takip eden “Geçiş Dönemi”nin en önemli ismi ise yapımcı-yönetmen Faruk Kenç oldu. Sinema anlayışında Muhsin Ertuğrul’a alternatif bir yol açan Kenç’in yanı sıra, Turgut Demirağ, Çetin Karamanbey ve Orhan Murat Arıburnu gibi isimler de Türk sinemasına katkıda bulundu.
1948 yılı itibarıyla “Sinemacılar Dönemi” başladı. Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği “Vurun Kahpeye” ve “Kanun Namına” filmleri bu dönemin en önemli yapımları arasında yer aldı. Aynı süreçte Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Osman Seden ve Memduh Ün gibi usta yönetmenler sinema dünyasına yön verdi.
1950’li yıllara gelindiğinde ise Türk sinemasında “Yeşilçam Dönemi” başladı. Bu 10 yıllık süreç, Türk toplumsal gerçekliğinin sinemaya daha fazla yansıtıldığı bir dönem oldu. Yeşilçam, bir sinema endüstrisine dönüşerek yeni yönetmenleri, yapım şirketlerini ve izleyici kitlesini oluşturdu. Film eleştirisi ve eleştirmenlik kavramları gelişti, sinema artık bir meslek olarak kabul görmeye başladı.
Bugün geldiğimiz noktada, Türk sinemasının geleceği konusunda farklı görüşler ortaya atılıyor. Ancak öncelikle içinde bulunduğumuz döneme odaklanmak gerekiyor. Sinema, günümüzde televizyon ve dijital platformlarla iç içe geçmiş durumda. Önümüzdeki ay, günümüz Türk sinemasını ve televizyon dünyasını detaylıca ele alacağız.
Şimdilik burada noktalayalım. Sinema tarihimizin emek kokan, hesapsız ve tertemiz geçmişini hatırlayalım ki bugün ve yarına dair söyleyecek sözlerimiz olsun.
Bir sonraki ay, bol sözlü sohbetlerde görüşmek dileğiyle.
Sinemayla kalın!